Tenebron - 11 (BELİBE)
Alnında soğuk ter damlaları biriken Temir, artık verilen tüm emirlere bir bir uyuyordu. İçinde küçük de olsa umut pareleri vardı. Çünkü kendi varlığını da hissediyor, onun varlığını da… peki komutayı geri ele alabilir miydi? İlkinde buna hiç izin vermeden dışarı atmıştı. Şimdi ise küçük bir tedirginlik kıyısı içinde asıl önemli olanın yaratıktan kurtulmak olduğunu biliyordu.
Meldok’un koca gövdesi darbelerle pelteye dönerken hızla Temir’in yanına ulaşan Belibe ise işe koyulmuştu. Elleriyle Temir’in çenesinden tuttu göz hizasına gelinceye kadar kaldırdı. Gözlerinin içine bakıyordu. Orada bir yerlerde kendi izini bulmak ister gibi. Tatmin olmuş bir şekilde onu bırakarak iplerini çözmeye konuldu. Cebinden küçük bir şişe sıvı çıkaran kadın, Temir’in tüm bedenini saran ipliklerden yalnızca birinin üzerine damlattı.
Ağ anında gevşeyerek çözüldü. Ama Temir yerinde kaldı. Emir gelmeden kalkamıyor gibiydi. Derken dehşet içinde kaldı. Çünkü ne içinde bir ses duymuştu ne de bir his gelmişti. Öylece kalkıvermişti.
“Beni ne kadar hızla taşıyabilirsin?” Temir cevap verdi.
“Haber taşıdığım hızla taşıyamam, bizim işimiz yük taşımak değildir.”
“Hiç taşıyamaz mısın?”
“Taşırım ama canavar bize yetişebilir. Hareketlerini gözlemledim oldukça hızlı ve atik…”
Kaşlarını çatan Belibe, “Tamam öyleyse beni sırtına al, taşıya bildiğin yere kadar taşı” dedi.
Temir, sırtına tırmanan kadının oldukça hafif olduğunu hissetti. Kendi içinde bir şüphe kırıntısı “acaba onu kendi hızında taşıyabilir miydi?” Derken kadının yerleştiğini anladı. Kollarını boynuna dolamıştı. Bir koku yayıyordu. Sert simasından beklenmeyecek kadar narin bir çiçek kokusuydu bu.
Bir müddet sonra diğer adamlara dönen Belibe, elleriyle bir şeyler yaptı. Sonra Temir, adamların boyunlarının hızla dönerek kırıldığını gördü. Dört beden süratle yere yığıldı. Temir’in boğazı kurudu.
Sonra bir anda gözleri ellerine kaydı. Titriyordu. Ve büyük bir şaşkınlıkla gördü ki ellerini hissediyordu. Sonra sol taraftan tok bir ses duyuldu. Meldok yere yığılmıştı. Artık hiç zaman kalmamıştı. Gitmeleri gerekiyordu. Temir’in içini umutsuzluk kapladı. O şey onları yakalayacaktı.
Ansızın Belibe’den emir geldi. “Gidelim…”
Temir, önce bir sonra iki sonra 3 adım derken bir anda süratlendi. Adeta ışık hızında gidiyorlardı. Büyük bir şaşkınlıkla ağırlığın olmadığını fark etti. Sonra acaba hızın etkisiyle boynumdan kayıp düştü mü? Diyecek oldu ama kadının elleri boynunu sımsıkı tutuyordu. Temir’in yaşadığı ikinci şaşkınlık gerçek hızında gidebildiği oldu. Sürat aynıydı.
Ağaçların dev cüsseleri hızın etkisiyle gözlerine yatay giden birer çizgiymiş gibi geliyordu. Sonra bu çizgiler sürat arttıkça bulanıklaşmaya başladı. 30 saniye sonra durdular. Artık çok daha farklı bir yerdeydiler. Yaratık gerçekten arkalarında mı kalmıştı? İkisi de geldikleri yöne karanlığın içine baktılar. Ne bir ses ne bir görüntü… hiç bir şey yoktu.
Rahat bir neşet alan Belibe Temir’in sırtından indi.
“Kahretsin bütün eşyalar kamp yerinde kaldı. Şimdi oraya gidemeyiz ama gitmemiz gerekecek”
Temir ile değil de daha çok kendi kendine konuşuyordu. Sonra Temir konuştu:
“Oraya bir daha asla gitmem!”
Belibe, büyük bir şaşkınla başını çevirdi. Karşısındaki adam konuşuyordu. Gözlerine inanamamış gibi bir anda ellerini havaya kaldıran Belibe, daireler çizdi ama hiçbir şey olmadı.
“Bunu aklında tutmalıydın Belibe, seni bir kere attım zihnimde şimdi yine attım. Merak ediyorum başka numaran var mı?”
Belibe, nutku tutulmuş bir şekilde Temir’e bakıyordu. Temir devam etti:
“Buradan gitmeden önce sadece bilmek istiyorum. Seni nasıl taşıyabildim? Bu imkansızdı bunun için bir büyü ya da bir yetenek mi kullandın?”
Belibe’nin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bunun nasıl olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi.
“Sen nasıl oluyor da konuşabiliryorsun?” Temir yanıtladı:
“Çünkü seni yine dışarı attım”
“Bu nasıl olabiliyor” diyerek sordu. “Sen ne kullanıyorsun başka bir yeteneğin daha mı var?”
“Hayır ben yalnızca bir Fecrin Teni’yim.”
“O zaman ikimizi birden nasıl taşıdın?”
Temir şaşkınlıkla kadının yüzüne baktı.
“Bunu senin bir numaran sanmıştım. Sen yapmadın mı?”
Kaşlarını çatan Belibe, sert bir sesle “Hayır” dedi.
Kaşları yukarı doğru kalkan Temir, bir Fecrin Teni’nin yük taşıyamayacağını adı gibi biliyordu. Kendisi şimdi deneyimlemişti ama öncesinde bir Fecrin Teni’nin yük taşımaya çalıştığı zamanı hatırlıyordu. Hızı 10/6 düşmüştü. Ama kendi hızında gittiğini biliyordu.
Derken başının içinde bir ses yankılandı. Anlaşılan Belibe, 3. Saldırısını yapmıştı. Ancak yine hiç bir şey olmadı.
Belibe elleriyle dahiler çizdi. Cebinden renkli bir toz çıkarıp havaya serpti, birbirinden farklı anlaşılmayan kelimeler mırıldandı. Aynı şeyleri tekrar tekrar denedi ama hiç bir şey olmadı.
Tüm bedeni titriyor, kasılan kayan ayaklarını diğerinin önüne koymaya çakışıyordu. Sonunda yere yığıldı.
Takatsiz gözlerle Temir’e bakan Belibe, “neden hiç bir şey olmuyo?” Diyerek daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.
Takatsizlik inanmazlık tüm bedenini sararken yenilmiş bir şekilde Temir’e baktı.
***
Temir, canavarın gelmeyeceğini anladığı anda zihin bağına odaklandı. Yaratıktan kaçmak, can korkusu yaşamak ve öncesinde fazlasıyla gücünü kullanmak onu tüketmişti.
Kendi kendine “Doğru tahmin” diye düşünen Temir, bağı kolaylıkla çözmüştü. Zihinin içi yukarı doğru yükselen haleler gibi yankılar oluştururken orada yalnızca küçük, çelimsiz bir varlık bulmak onu şaşırtmıştı. Anlayamadığı bir mabet gibiydi zihni, orada büyük sütunlar mı vardı, uçsuz bucaksız ormanlar ya da deniz ya da güneşin ta kendisi. Zihnini ilk defa bu kadar açık ve anlaşılmaz bir şekilde huzurlu bulan Temir’in vücudu gevşemiş, bakışları berraklaşmıştı.
Sanki daha önce buraya gelmiş gibi hissetti. “Ama ne zaman?”
Belibe bağın koptuğunu bile fark edememişti.
Sonra kendi kendine konuşmaya başlayan kadına yine sordu.
“O hıza ulaşmama sen ve numaraların mı sebep oldu? Bir yük taşıyamamam gerek”
Bir anda Belibe’nin gözlerinde gerçeği gören Temir, iç geçirdi.
Ansızın Belibe konuştu. Şimdi ona farklı bir açıdan bakıyor gibiydi.
“Çok ilginç! Sen benim kapanımdan kurtulabilen nadir insanlardansın” diyerek daha bir dikkatle bakmaya başladı.
Son anda Temir’in zihninde bir şimşek çaktı. İlk yakalandığınıdaki sözleri zihninde yine duydu.
“iki yol arkadaşın üçüncüye emanet”
“Sen, 3 yol arkadaşım olduğunu nereden bildin? iki kişi üçüncüye emanet derken ne demek istedin?”
Temir’in kalp atışı hızlandı. Düşündüğü şey miydi bu?
Belibe’nin suratı sertleşti. Artık bir kadından çok yırtıcı bir atmacaya daha çok benziyordu.
“Niyetim seni zihin kapanla birlikte yeniden kampa götürmek ve orada seni bekleyenlere teslim etmekti. İş hala bitmedi. Madem zihnine yol yok ben de kendi yolumu yaratırım.”
Ceketinin sol göğüs kısmından bir kese çıkardı. İçinde inci kadar beyaz ve mat bir toz duruyordu. Elleriyle avuçladı. Sonra tam savuracakken. Etrafta kimsenin olmadığını gördü. Temir gitmişti.
“Savaşır sanmıştım ama buna tenezzül bile etmedi. Ya da belki de kaçmıştır” diye geçirdi içinden öfkeli bir sesle. Onu bir daha bulabilmenin imkanı yoktu. Bunu biliyordu.
(Yeni bölümler her çarşamba saat 17.00’de yayımlanıyor)
Yorumlar
Yorum Gönder