Tenebron - bölüm 2 (Doğu Kapısı)

Masanın etrafında ani bir sessizlik oldu. Daimar, nutku tutulmuş gibi Komutan Tarmon’a bakakaldı. Tıpkı kayda alınmış bir kameranın geri sarması gibi… tüm yaşananlar gözlerinin önünden geçmeye başlarken… sonra bir anda Omran’ın hatıraları belirdi.



“İzleri buldum, oradan gideceğim.”

“Bu tıkırtı nereden geliyor?”

“Omran, bir ses var!”

“DAİMAR, ONU BULDUM…!”


Bir hayaletin sessiz çığlıklarını dinlemek gibiydi, Daimar’ın tüm vücudu ani bir titreme alırken. Kendini, Temir’in yaşadığı bitkinlik ve çaresizliğe benzer bir halde buldu. Konuşamıyordu…


Temir’in ise sabit bir noktaya odaklanmış gözleri, onu çevresine bakmaktan alıkoyuyordu. Sonra bir anda, o bölgenin yasaklı bölge olduğunu hatırlayınca sıçrayarak Komutan Tarmon’a baktı. Ama o ağzını açamadan Tarmon konuşmaya başlamıştı bile:


“Orası yasaklı bölge, bunu biliyorsunuz. Normal şartlarda hiçbir görev için oraya, son ziyaretten beri izci göndermiyoruz. Sizler seçildiniz çünkü Leylak Vadisi’nde almanız gereken bir harita verisi var.


Bu veriler Leylak Vadisi’nde çünkü nakliye uçaklarından biri, İ-9 Hashüyük arazisine düştü. Uçağın neden o bölgeye girdiği dahi belli değil zira orada hiçbir teknolojik alet çalışmaz. Burada da devreye siz giriyorsunuz. Bakın! O uçaktaki veriler çok önemli. Hatta önem sırası A seviyesinde…”


Temir, Komutan Tarmon’un ağzından çıkan her cümleyi öyle bir dikkatle dinlemişti ki konsantrasyondan kaşları çatıldı. “Harita verileri”, “önem sırası”… Bunlar da neyin nesiydi? Temir, hemen ardından kendini konuşurken buldu:


Oldukça yağlı bir sesle, “Bu kadar önemli bir görev… şey… evet… bu göreve bizleri seçmeniz büyük onur, ancak… ıı… Bir düşünün Komutanım, sadece bu kadarız dört kişi! O verileri bulup da… alıp da… affımı mazur görün ama…” duraksadı.


Herkes Temir’e bakıyordu. Eymaun bile ‘yeter artık sus!’ der gibiydi.


Sert bakışlarla Temir’i süzen Tarmon, “Dört kişi seçildiniz. Evet, planlanan altı kişi olmanızdı. Hatta çoğunuz, neden bir tabur gitmiyor diye de sorabilir. Ancak ne o bölgeye bir uçağın düştüğünü ne de o uçakta birtakım belgelerin kaldığını reklam etmeye niyetimiz var! Şimdi aklınızda tutmanız gereken şey şu: Hiçbir uçak o bölgeye düşmedi. Dolayısıyla da hiçbir belge alınmayı beklemiyor!” dedi.


Duraklayarak dört askerin de yüzüne tek tek bakan Tarmon, ikna olmuş bir edayla sözlerine devam etti:


“Bu belgeler hayati önemde. Davul zurnayla adam yollayıp düşmana ‘buyurun, siz de o belgelerin peşine düşün’ demek istemiyoruz. Dolayısıyla ne kadar az kişi, o kadar az dikkat çeker…” diyerek sözü Komutan Allarn’a bıraktı.


Komutan Allarn’ın üniformasındaki albay rütbesi dikkat çeker çekmez, oturmakta olan dört asker ani bir refleksle hazır ola geçti. Allarn’ın varlığı, hem görevin ağırlığını hem de ortamın üzerindeki baskıyı daha da artırdı.


Allarn, kısık ama tok bir sesle konuşmaya başlayınca Temir, Albay’ın sesindeki tehditkâr tınıyı fark etmeden edemedi.


Allarn ise sakin ve dikkatli bir edayla, hangi askerin hangi amaçla gönderileceğine dair kısa bir açıklama yaptı.


Daimar ve Eymaun, ekibin savunma ve saldırı görevini üstlenmişti. Hem grup içi güvenliği sağlamak hem de karşılaşılacak tehditlere karşı ilk mücadeleyi vermek onların sorumluluğundaydı.


Mordet ise keşif birimindeydi. Görevi, düşmanla temas kurmadan bölgeyi taramak ve hedef noktayı en kısa sürede tespit ederek ekibe yönlendirme yapmaktı.


Temir’in rolü diğerlerinden farklıydı. O, görevin en kritik anında devreye girecekti: Belgeler ele geçirildiğinde, savaşmadan ya da çatışmaya girmeden hız avantajını kullanarak tehlike bölgesinden çıkacak ve belgeleri doğrudan B Garnizonu’na ulaştıracaktı.


Toplantı boyunca Mordet ve Eymaun tek kelime etmemişti. Havadaki sessizlikte soru işaretleri dolaşırken, bir saat sonra dört asker kendilerini kamuflaj içinde buldu.


Daimar tıpkı heykel gibi duran iri cüssesiyle ister istemez 3 gözü de kendine çekti. Tam bir dövüş makinası olan dev adam aynı zamanda bir taklit ustasıydı. Savaş alanında düşmanın tekniğini öğrenmek için yalnızca bir kere izlemesi yeterliydi. Bunun sonucunda vücudu buna otomatik olarak adapte oluyordu. Ayrıca darbe aldıkça daha iyi dövüşen bir yapıya da sahipti. 


Eymaun’un ise korku sinirleri olmayan ilkel savaşçı reflesklerine sahip olsa da daha çok sezgisel dövüşür, plan yapmazdı. Bu yetenek onda adeta 2 ayaklı bir kurt izlenimi verir, avını vahşice avlardı. 


Üzerine kamuflaj kıyafetlerini geçiren Daimar’ın oldukça düşünceli hali ve  huzursuz görüntüsü Eymaun’un da dikkatini çekti. Omzuna dokunan Eymaun, “Bu sefer öyle olmayacak!” Diyerek olabildiğince gülümsemeye çalıştı. Omran’ı oda hatırlamıştı. Aralarından sessiz bir anlayış geçti. Omran, yıllar önce aynı bölgede kaybettikleri yoldaşlarıydı… Ölümünü öylece izlemek parçalara ayrıldığındaki görüntüleri bir bir gözünün önünden geçerken Eymanu’da kurtvari bir öfke damarlarında gezinmeye başladı. Daimar’a yardım edememiş, diğerlerinin güvenliğini sağlamak için ileriye atılmıştı. 


Mordet, onları sessizce izliyordu. Meraklı ama ölçülü. Belirsizlik, düşmanın gizemiyle birleşince, pelerininin içine daha da gömüldü. Bir hayalet gibi odada dolaşırken kimsenin onu fark etmemesi şaşırtmadı. Çünkü onun yeteneği görünmez olmaktı. Geceyi gündüz gibi görebilen, bastığı hiçbir zeminde ses çıkarmadan yokmuş gibi hareket edebilen bir yapıdaydı. 


Mordet ayak bileklerine kadar uzanan gri pelerini ile arkasındaki duvarla neredeyse bir gibiydi. Ama hemen elinin altında bulunan süngünün parıltısı seçilebiliyordu.


Karanlık bir ortamda onu seçebilmenin oldukça zor olacağını düşünen Temir ise üzerindeki eski kıyafetleri çıkararak koyu yeşil neredeyse siyaha çalan bir pantolon, kısa kolları açıkta bırakan bir üniforma giymişti. Açık arazide görüşünü koruması için alnına yeşil bir bant geçirmiş, gözlerinin altına ise ince bir şerit çizerek siyaha boyadı. Temir’in bir başka özelliği de keskin gözlere sahip olmasıydı. Mordet kadar iyi görebilirdi. Gecenin karanlığında dahi en ufak ayrıntıyı odaklama sayesinde seçebilirdi.  


İçinde hem korku hem heyecan vardı. Ama başka bir şey daha hissediyordu: gizlenen bir şeyler.


“Başarılı bir görev isteniyor… Gizli olan şeyi biz alacağız. O hâlde bu güvensizlik neden?”


GÖREV BAŞLIYOR BÖLÜM 1 – DOĞU KAPISI


“Ama bu kadarı da fazla! Gece yarısı yola çıkmak mı? Şafakta yola çıkmak varken?” diye homurdanan Temir, “Doğu Kapısı’ndan çıkar çıkmaz orman başlıyor. Işık olmadan başka tehditleri nasıl fark edeceğiz?” Diyerek kendi kendine hayıflanıyor, her geçen saniye, bu görevin baştan sona eksik planlandığını daha da çok hissediyordu. 


Hemen sonra Mordet’in kendisine baktığını fark etti ve ona meydan okurcasına karşılık verdi:


“Sence mantıksız mı bu öneri?” dedi, biraz da sinirle.


Mordet onu şöyle bir süzüp kısaca yanıtladı:


“Gece yarısı gidiyoruz. Başınıza daha kötüsü gelmemesi içinse ben varım.”


Bu sözlerde tehdit mi vardı, güven mi? Temir bile anlayamadı.


Daimar araya girdi. Sesi tok ve netti:


“Eğer böyle korkakça davranacaksan, bu görevi şimdi bırakman en iyisi olur.”


Temir, iki adama öfkeli gözlerle baktı. İçinden “Kolaysa sen yap!” demek geldi ama sustu. Bununla neden bu görevi kabul ettiğini bir kez daha sorguladı.


Şimdiye dek Komutan Tarmon’un hiçbir görevini reddetmemişti. Genelde mesaj taşır, bilgi toplar, gözlem yapardı. Görevlerinin hepsi stratejik açıdan değerliydi. Ayrıca, insan sarrafıydı; karşısındakinin niyetini yüz ifadesinden, konuşmasından anlardı. Bu yeteneği, Tarmon’un ona duyduğu güveni arttırmıştı.


Valeryon oluşu da cabasıydı. Doğuştan yetenekli olanlar toplumda daima bir adım önde olurdu. Ancak bu kez doğrudan tehlikenin ortasındaydı. Ve Komutan’ın gözündeki imajı, bir korkak gibi sönüp gitmesin istiyordu.


Ama Tenebron… İşte o başka bir şeydi. Temir, çok yer gezmiş, çok şey duymuştu. Parçaları birleştirdiğinde bu görevin göründüğünden daha büyük bir tehdit taşıdığını hissediyordu.


***

Gecenin karanlığı, dünyayı adeta yutmuştu. Her şey derin bir sessizliğe gömülmüş bekliyor gibiydi. Doğu Kapısı’na doğru atılan her adımda görünmeyen bir ağırlık da onları izliyordu. Görev kutsaldı ama dört adamın zihni şüpheyle doluydu.


Mordet en önde yürüyordu. Arkasından Daimar ve Eymaun geldi. En arkada Temir vardı.


Kapıya ilk ulaşan Mordet, arkasına bile bakmadan karanlığa süzüldü. Onu Daimar ve Eymaun izledi.


Temir, önünde uzanan dipsiz karanlığa baktı. İçinde korku ve tereddüt kıpırdanıyordu. Son kez arkasına dönüp karargâha göz gezdirdikten sonra anladı. Artık dönüş yoktu.


Derin bir nefes aldı. Cesaretini topladı. Ve diğerlerinin ardından, gecenin sessizliğine karıştı…


Dört gölge de siyah sisin içindeydi. Geriye yalnızca suskun bir karargâh ve yaklaşan bilinmezlik kaldı…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tenebron

Tenebron - bölüm 4